15 Temmuz 2010 Perşembe

Dedim gitti!

"Kişiyi engelle" : tik at, "Ayrıca bu kişiyi sil": tik at. Ee hayat böyledir. Eskiden emesen mi vardı. Adamla görüşmedin mi görüşmüyordun o vakit. Şimdi bir de buralardan irtibatı kesmek gerekiyor. Gerekiyor hocam gerekiyor. Bazen sabah akşam o sokak senin bu sokak benim gezdiğin, ense tokat olduğun dost etiketini yapıştırdığın insanı aramaya, düşünmeye dahi tenezzül etmediğin oluyor. Suç ne sende ne onda. Olay dünyanın kanununda. Şimdi ölsem? Belki yıllar sonra haberi olacak adam ne gezer benim sanalımda dedim ve sildim bir on yirmi. Ama bazen de silemedim işin doğrusu. El gitmedi. Çekindim. Dedim dursun bakalım hele sonra bakarız hal çareye. Böyle işte. Devir Matrix devri! 101010010101010101 veri tabanından ibaret olduk biz de anlayacağın. Hey gidi. Adam işiyor tivite yazıyor afedersin sıçıyor onu da yazıyor. Her şey o kadar sayısallaştı ki. Arkadaşları profiline bakıp kaç defa içip sıçtığını hesaplar te senin sülalenin boşaltım sistemi hakkında yorum yapar. Yapar mı? Yapaar. Biz de yaptık hocam valla. Yapmadık mı? Yaptık. Dürüst olmak lazım. Yapmak lazım ki bıkasın, farkedesin kendini kaybettiğini. Ne kadar hüzün vericidir; şu monitörün, emesenin, feysbukun, tvitırın içinde yaşadığımız kadar aslolan dünyada yaşamıyoruz. Ayıptır bu. Kişinin kendisine yaptığı bir ayıp. İnsan hayatı bir trojanın bilgisayara bulaşıp da onu çökertmesi kadar basit, değersiz değildir. Et ve kemiğiz. Bıçak saplandığında kanımız akar. Sokaktaki sesleri Winamp'taki gibi sıraya koyup tekrar tekrar dinleyemeyiz. Çünkü o geçtiğimiz sokak aynı kalmayacaktır bir saniye bile farklılık yaratır. Bir saniye önce sokağın köşesindeki ağaçta bir serçe ötüyorken şimdi oraya bir serçe daha gelmiştir ve ötüryordur? Ve biz de aynı kalmayacağızdır. Geçen bir saniye bile bizi farklılaştırır. İki gün önce aynanın karşısında gördüğünü ve şimdi gördüğün şeyi söyle. Hayattaki gülüşlerimiz, bakışlarımız o jpeg dosyalarındaki gibi durmaz. Durağan değildir. Zamanı gelince şöyle bir sayfaları karıştırmak, neydim ne oldum demek tabii güzeldir. Ama bunun yerine kişinin kendini meydaane atıp bir çift lafa muhtaç kalması o anı, o anıyı sahteleştirir ve acıdır ki böyle devam edildiği sürece de o geçirilen gerçek* güzel günler yaşanmamış hale gelir. Yaşamıyor zor bela. Ne emek ne çaba. Kendini başkaları tarafından yaşatılır hale getiriyor. Konuşurlarsa nefes alıyor, çok konuşurlarsa daha hızlı soluyor. Susarlarsa de ölüyor. Vay be. Yaşamak dediği bu, ölmek dediği ise bu. Neyse. Bir dedim bin oldum yazdım durdum.

Onu bunu bilmem blogumu seviyorum ben!

1 yorum: